Korona Günleri'nde Selim Badur dünya genelinde artan Covid vakalarından bahsetti ve aşılar ile aşı karşıtlığına dair güncel bilgiler paylaştı.
(13 Haziran 2022 tarihinde Açık Radyo’da Korona Günleri programında yayınlanmıştır.)
(Bu metin hızlıca hazırlanmış bir ses kaydı deşifresidir, nihai biçiminde olmayabilir.)
Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar.
Selim Badur: Merhaba, günaydın.
Özdeş Özbay: Günaydın.
SB: Herkese iyi haftalar, günaydın. Efendim bugün itibariyle yeryüzünde 535 milyon 247 bin kadar Covid olgusu var. 6.3 milyon kadar da enfeksiyon nedeniyle yaşamını yitiren kişi var. Ve son yaptığımız programdan bugüne dek ortalama sayılara baktığımızda günde 481.176 kadar olgu listeye eklenmekte. Aşılamalara bakıldığında, bugüne dek 11.6 milyar doz aşı kullanılmış ama tek doz aşı kullanımı gelişmekte olan ülkelerde, yoksul ülkelerde %17.8. Bu tabii çok düşük bir oran ve bütün bu süreçte bütün eleştirilere, bütün tehlike çağrılarına rağmen bir türlü yükseltilemedi. Ülkemizde ise toplumun %62.4’ü tam aşılanmış, yani iki dozla aşılanmış -tam aşıyı o şekilde tanımlıyorum, çünkü bu konuda, kimin tam aşılı sayılacağına dair de bir standarizasyon yok- kişi sayısı yaklaşık 53 milyon kişi. Şimdi bu aşılanmalar sonucu Covid geçirenlerle toplumsal bir bağışıklık kısmen de olsa oluşmaya başladı. Ve bunun sonucunda da olgu sayılarında azalma var, biliyoruz. Ülkemiz başta üzere birçok ülkede önlemler kademeli olarak kaldırılmaya başlandı. Hatta Türkiye'de bir önlem filan kalmadı artık. Peki, bu pandemi gerçekten tehlikenin tamamının ortadan kalktığı şekilde azaldı mı, kayboldu mu? Baktığımız zaman Fransa'da son iki haftada olgu sayısında %28’lik bir artış var, ciddi bir artış. Her ne kadar yoğun bakımlara başvurular %15, ölümlerde ise %24’lük bir azalma olsa da enfeksiyon hafif şekliyle devam ediyor, sürüyor. Tabii ilginç bir nokta bu çıkan yeni varyantların ne kadar bulaşıcı, ne kadar ağır hastalık yapıcı olduğuna göre, ne kadar ölümcül özellikleri olduğuna göre, buna bağlı olarak seyir değişik oluyor. Portekiz’den ilginç bir gelişme var; bu omikron varyantının, işte BA1, BA2, BA3 diye tanımlanan alt varyantları vardı ve Portekiz'de BA5 endişe verici biçimde artmakta. Bu ülke, Tayvan'dan sonra insidans değeri olarak, hastalığın yaygınlığı açısından ikinci ülke. Portekiz'de yüz binde 3 bin 559 olgu var. Mesela Fransa'da yüz binde dört yüz beş olgu var. Testlerde pozitifliğe bakınca; yani test yapıyorsunuz, kaçını pozitif buluyorsunuz? Fransa'da yapılan testlerin %17’si pozitif sonuç verirken, Portekiz'de %54,5’i pozitif sonuç veriyor. Ve son kıyaslamada mortalite, yani Covide bağlı ölümler açısından Fransa'da bir milyonda 12 kişi yaşamını yitirirken, Portekiz'de bu oran bir milyonda 44. Kısacası Portekiz'de ilginç gelişmeler oluyor ki, Portekiz Avrupa'daki aşılama oranı en yüksek ülkelerden birisi. İki doz aşı olanların oranı ülkemizde %62 kadarken Portekiz'de toplumun %95’i iki doz aşı olmuş. Üç doz aşı olanlar da %76. Buna rağmen Portekiz'de olgu sayıları, özellikle bu omikron BA5 varyantının, alt tipinin hızla yayılmasına bağlı olarak artıyor. 22 Nisan'da maske zorunluluğunu kaldırmışlardı; sadece toplu taşımalarda, hastanelerde ve yaşlı evlerinde takmayı sürdürüyordu Portekizliler. 19 Mayıs'ta tekrar maskeyi kapalı alanlarda takma zorunluluğu gündeme geldi. Kısacası bu ülkeden ülkeye değişiyor ve iyi takip edilen ülkelerde ölümcüllüğü daha az, yoğun bakıma düşecek kadar ağır seyretmeyen tipte, hafif geçen omikron varyantının, Covid-19’un alt tiplerine bağlı yayılmanın devam ettiğini görüyoruz. Buna karşın çeşitli ülkeler önlemleri kaldırıyorlar. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri girişte, ülkeye gireceklerden 24 saat önce alınmış ve negatif sonuç veren bir Covid testi istiyordu. 12 Haziran'dan itibaren, yani dün itibariyle bu uygulamayı kaldırdı. Böyle bir önlemin kaldırılmasını özellikle havayolu şirketleri istiyordu. Girişte önlemlerin tamamen kaldırıldığı benzer ülke de İtalya. Geçtiğimiz hafta itibariyle İtalya'da ülkeye girerken istenen çeşitli belgeler, testler, bağışıklığı gösteren belgeler, bunların talep edilmesi durduruldu. Japonya benzer şekilde ülkeye gireceklere herhangi bir önlem alınması, bir kanıt sunulması uygulamasını, talebini kaldırdı. Küba'da da maske kullanımı yaklaşık iki yıl kadar sürecek deniyordu, bu uygulama kaldırıldı. Şimdi bütün bunlar olup biterken -tabii ben Covid’den bahsetmeye başladım, tekrar döneceğim Covid'e ama- dünyanın farklı bölgelerinde farklı enfeksiyonlar da -deyim yerindeyse- “hortluyor”a. Benin’de kolera salgını bildirildi. Nijerya'da menenjit salgını bildirildi ve Dünya Sağlık Örgütü diyor ki “20 Afrika ülkesinde kızamık, sarı humma ve poliyomiyelitin alevlenmeleri var.
ÖM: Yani çocuk felci değil mi?
Salgın yoksullar, işçiler, işsizler ve göçmenleri daha fazla etkiliyor
SB: Evet, çocuk felci. Covid aşısına karşı yürütülen kampanyalardan etkilenen aileler, çocuklarını diğer enfeksiyon hastalıklarına karşı da aşılatmadılar ve örneğin bu 20 Afrika ülkesinde son bir, bir buçuk ay içinde kızamıkta %400’lük bir artış var. Yani çok ciddi bir artış söz konusu. Tabii farklı ülkelerde farklı seyrediyor. Veriler de bize değişik oranlarda gelmekte. Örneğin Kuzey Kore; biliyoruz, Kuzey Kore son bir, bir buçuk aydan beri Covid’le haşır neşir oldu, burada pandeminin etkisi görülmeye başlandı. Bugüne dek, işte son bir, bir buçuk ayda Kuzey Kore'de iki noktada bildirilen iki milyon olgu var. Ancak ölenlerin sayısı ilginç, sadece 65 kişi yaşamı yitirdi. Bir de Kuzey Kore'de farklı bir uygulama var, ordu devreye sokulmuş vaziyette. Özellikle eczanelerden ilaç dağıtımı ve test dağıtımında ordu mensupları, bunlar yardımcı oluyorlar. Ve son genel bir bilgi de Dünya Sağlık Örgütü'nden geldi; DSÖ raporunda ilk aşı uygulanmasından bu yana 18 ay geçti deniyor. 18 ay geçti ama 68 ülke hâlâ aşılamada toplumunun %30’unu ancak aşılayabildi. Bu çok yetersiz bir oran deniyor.
ÖM: Türkiye'de günlük vaka sayısı resmi olarak açıklanmaktan vazgeçildi. Bizzat sağlık bakanı açıkladı. Haftada bir yapılacağı belirtiliyordu ama o da galiba biraz akamete uğradı.
SB: Evet, yani yetkililer “biz bu pandemi sorununun üstesinden geldik, bitirdik” gibi yaklaşıyor. Bu ne kadar doğru, bunu bize zaman gösterecek. Evet, hastanelerde, yoğun bakım servislerindeki doluluk ya da hastanelerde Covid'e bağlı olarak yaşamını yitirenler konusunda genellikle bir bilgimiz oluyor, bu açılardan hani çok da olumsuz bir durum yok. Ama hastalığın yayılması, bu hafif seyreden Covid olgularının yayılması konusunda sağlıklı bilgiye erişemiyoruz, çünkü herhangi bir Sağlık Bakanlığı bilgisi yok. Bu arada hemen belirteyim, tabii geçmişe yönelik birtakım çalışmalar yapılıyor; Türkiye'de bunların en ciddilerinden birini Türk Toraks Derneği'nin Çevre Sorunları ve Akciğer Sağlığı Çalışma Grubu yayınladı. Bilmiyorum, geçen hafta bahsettiler mi programlarında ama sayın Osman Elbek ve Nilüfer Aykaç'ın özellikle İstanbul'da koronavirüs ölümlerinin sosyoekonomik düzeyi ve hava kirliliği ilişkilerini incelendiği çalışmaları oldukça önemli ve çok sağlam verilere dayanan bir çalışma. Buna göre salgının çok ciddi tıbbi, psikolojik ve sosyolojik etkilere sahip olduğu izlendi. Bunun yanı sıra çok güçlü bir iktisadi kabusa dönüştüğü belirtiliyor ve özellikle salgının tüm sınıflar için aynı şiddette yaşanmadığı; yoksullar, işçiler, işsizler ve göçmenleri daha fazla etkilediği belirtiliyor bu raporda. Önemli bir rapor olarak bu da kayıtlara geçti.
Şimdi, tabii zaman ilerledikçe aşılama oranları hakkında yeni birtakım bilgiler, “şu aşı şu kadar etkiliydi” şeklindeki çalışmalar yerine daha kapsamlı ve daha geniş boyutlarda çalışmalar yayınlanıyor. Bunlardan bir tanesi Çin'de olup bitenlerle ilgili bir rapor. Şimdi, Çin'de sıfır Covid politikası uygulanıyordu. Bu çok sert birtakım önlemleri gerektiriyordu ve birçok batılı ülke tarafından sert eleştirilere uğruyordu. Örneğin Şangay gibi önemli bir kentte, büyük bir kentte, nüfusu 25 milyon kadar olan bu kentte nisan ayından itibaren çok sert önlemler, sokağa çıkma yasakları, belirli aralıklarla bütün insanların taranması gibi önlemler uygulandı ve bir süre önce, iki hafta kadar önce alınan önlemlerle artık kontamine kimse kalmadı, taşıyıcı ya da hasta kimse kalmadı, bu nedenle açılabiliriz dendi ve önlemler süratle kaldırıldı. Yani toplu taşıma kullanılıyordu, insanlar sokağa çıkabiliyordu filan. Ancak Şangay'da tam açılmadan -ki 1 Haziran'da oldu bu- yaklaşık on gün sonra, 10 Haziran tarihinde, üçü bir kuaför salonunda olmak üzere altı kişide Covid-19 saptandı. Şimdi bu çok ilginç, 25 milyonluk bir kentte altı tane Covid olgusundan bahsediyoruz -sayısal değerlere dikkatinizi çekmek istiyorum- bunun üzerine tüm kent tekrar taranmaya başlandı. En azından kentin belirli mahalleleri çok ciddi bir şekilde taranıyor. Bunun için 2.7 milyon kişiye “evde kal” çağrısı yapıldı ve örnekler alındıktan sonra ancak serbest kalıyorlar, sokağa çıkabiliyorlar. Böyle geniş, kapsamlı bir çalışma. Ama çeşitli batı değerlendirmeleri var, Juniper Research kuruluşu “Dünyanın en akıllı kenti ilan edilen Şangay artık dünyanın en büyük hapishanesi mi oldu?” gibi raporlar yayınlıyor. Tabii uygulanan bu tam kapanmanın bedelinin ne olduğu hakkında “akıllı kent, ütopiden distopiye mi geçiyor?” filan gibi böyle söylevler var. Ama sonuçta, yine sayılara baktığımız zaman Amerika Birleşik Devletleri'nde son bir ayda üç milyondan fazla olgu ve 9500 kişi yaşamını yitirmiş Covid’den. Artık bitti deniyor, ülkeye girişte bir belge istenmiyor, önlemler kaldırıldı. O ülkede 9500 kişi yaşamını yitirmiş. Ama Çin'e baktığımız zaman, “çok sert önlemler alıyor, orada yine pandemi sorun yaratıyor” denilen ülkede son dört haftada ölenlerin sayısı 47. Şimdi birinde 9500, birinde 47, bu ciddi bir fark.
ÖM: Yani Amerika Birleşik Devletleri'nde bir ayda on bine yakın insan mı hayatını kaybetti?
Araştırmalara göre Sinovac aşısının üç dozu Pfizer-BioNTech aşısıyla aynı etkiye sahip
SB: Evet, Covid’den on bine yakın insan yaşamı yitirdi. Yine dört hafta içinde üç milyondan fazla olgu saptandı. Ama yani rakam büyük de orada “iş bitti, halloldu” deniyor. Çin'de kırk yedi kişi yaşamı yitirirken, orada felaket yaşanıyor deniyor. Yani bu bir çelişki, çünkü tüm olgulara bakarsak Amerika’da bugüne dek 85 milyondan fazla olgu, Çin'de iki milyondan fazla olgu var. Biliyoruz ki ABD’de bir süre önce yaşamı yitirenlerin sayısı bir milyonu aştı. Çin'de 14.616.
ÖM: Yani günde 300 küsur insan ölüyor, öyle mi?
SB: Evet. Evet, bitti denen tablo böyle bir ayrıntı da içermekte, kapsamakta. Şimdi bütün bunlar olurken hani Çin çok sert önlemler alıyor; örneğin 2023 yılında, bir yıl sonra yapılacak olan Asya Futbol Şampiyonası’na ya da turnuvasına Çin ev sahipliği yapacaktı, “ben bu görevden feragat ediyorum, ben bunu yapmayacağım” dendi. Nerede yapılacağı henüz belirlenmedi, Asya Futbol Federasyonu tarafından açıklanmadı ama Çin bir yıl sonrası için bile belli bir risk taşıyabileceğini düşünüp böyle bir turnuvadan vazgeçiyor, yapmayı istemiyor ya da çekildiğini ilan ediyor. Kısacası bu sıfır Covid politikası çok sert, ama sonuçlarına baktığımız zaman, e sonuç da alınmıyor değil. Bu önemli bir nokta diye düşünüyorum. Şimdi, ikinci bir rapor -bu da önemli- Dünya Sağlık Örgütü'nün pandemi hazırlık komitesi üyesi olan bir Fransız immünolog, -Türkiye'ye de gelip immünoloji toplantılarında konuşma da yapmıştı- Michel Kazatchkine’in ilginç bir açıklaması var; diyor ki “Covid aşılarının etkinliği konusunda kafalarımızda bir hiyerarşi oluşturduk ve bir önyargıyla beraber hep hem kuzey hem de güney ülkelerinde bu önyargıyı topluma dolaylı yollardan empoze ettik. Bu da yeni teknolojiyle hazırlanan vektör ya da mRNA aşılarının daha iyi olduğuna dair bir algı yaratıldı.” Ama gerçek dünya verilerine baktığımız zaman son gelinen noktada Sinovac aşısının, yani inaktif aşının -ülkemizde kullanıldığı için bu aşının adını söylüyorum ama diğer inaktif aşıların da- bu raporda hiç de söylendiği kadar etkisiz olmadığı son kertede görülüyor demiş. Sinovac'ın üç dozu bile Pfizer-BioNTech aşısıyla aynı etkiye sahip. Nitekim bunu Türkiye'de biz gördük aslında. Hani göz ardı ediliyor, “Sinovac aşısı yok sayılmalı” deniyordu bir dönem, ama bakın çok sayıda sağlık çalışanı Covid’den yaşamını yitirmişti ve 2021’in ilk aylarında, ocak, şubat aylarında sağlık çalışanları öncelikli olarak o gün Türkiye'de olan inaktif aşıyla bağışıklandılar ve bu kesimde, sağlık çalışanlarında ölümler birden bire yok oldu, otadan kalktı. Bu tip göstergeler bile Sinovac aşısının söylendiği gibi öyle çok etkisiz, göz ardı edilip küçümsenecek aşılar olmadığını gösteriyordu ama bu da zaman içinde yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Böyle bir bilgi de var.
Bu arada farklı kesimler aşı karşıtlığıyla ilgili söylemlerini sürdürüyorlar; son olarak mayıs ayında mRNA aşısının üreticileri, Pfizer-BioNTech’in resmi sitelerindeki birtakım sayıları çarpıtılarak “bakın gördünüz mü, bu aşı etkisiz”, diye bir söylem ortaya çıkmıştı. Özellikle gebelerde %1 ile %12 gibi çok düşük olduğunu savundular. Bunu eski bir BBC çalışanı Sonia Elijah -Trump politikalarının savunucusu ve antivax, yani aşı karşıtı hareketlerde sözcülük eden bir kişi- iddia etti ama daha sonra burada bu kişilerin, Sonia Elijah ve onun gibi düşünenlerin yaptıklarının sayısal değerde çok ciddi bir çarpıtma olduğu ve aşının etkisinin gebelerde böyle düşük olmadığı gösterildi. Kısacası ilginç bir şekilde sayısal değerleri çarpıtarak, verileri manipüle ederek bu şekilde propaganda yapılmakta. Buna ait bir örneğe, Türkiye'de bu konuya dikkatleri sayın Tayfun Uzbay çekti. Pandemi öncesinde televizyonlarda çok sık boy gösteren birtakım aşı karşıtları vardı, biliyorsunuz. İşte her türlü aşı yapılmasını küçümseyen ve beslenmeyle, çeşitli ürünlerle hastalıklardan korunacağını savunan kişiler vardı. Bunlardan birisinin kitabını incelemiş; bu kitapta çeşitli iddialar var ve bunların her birine kaynak gösterilmiş, “ben bu bilgiyi şuradan aldım” diye bir referansla gönderme yapılıyor. Üşenmeyip o referanslara baktığınız zaman söylenenlerle uzaktan yakından ilgisi olmayan bir yayın olduğu ortaya çıkıyor. Doğrusunu isterseniz ben bunu bir gazetede düzenli yazılar yazan bir fitoterapi ya da bitkilerle ilgili birtakım tedaviler yapan bir yazarın makalesinde de gözlemiş, hatta bunu da çeşitli derslerde, seminerlerde kullanmıştım; verilen kaynaklarda, bu kaynakta şöyle şöyle bir iddia var, böyle bir bulgu var deniyor, kaynağa baktığınız zaman o söylenen şey yok. Çok tuhaf bir durum.
ÖM: Peki neden böyle yapılıyor? Yani niye çarpıtılıyor?
"Alternatif tıp" adı altında aşı karşıtlığı propagandası
SB: Bunun farklı nedenleri var. Yani bunun içinde ticari kaygılar da var, ün kazanmak da var, bir sürü başka nedeni vardır herhalde ama genel anlamda aşılara karşı olmanın 21. yüzyılda, bu yeni postmodern dünyada bir prim yaptığını görüyoruz. Sadece Türkiye'de değil, bütün gelişmiş ülkelerde de var bu durum. Bunun alternatif tıp adı altında da yapıldığını biliyoruz. İşte ilaç veya aşı endüstrisinden bağımsız, “biz daha doğruyu söylüyoruz”, diye ama alternatif tıp konusunda çok yeni kullanmaya başladığım bir tanımlama ya da kıyaslama var; şimdi bu tıbbın alternatifi oluyor da siz hiç acaba alternatif mühendislik, alternatif avukatlık, hukukçuluk filan gibi bir şey duydunuz mu, bilmiyorum.
ÖM: Ben çok sık rastladığımı düşünüyorum; mesela birçok yerde alternatif yargıçlar var.
SB: Evet, bu bize özgü bir şey, bir durum. Alternatif tıptan sonra alternatif yargıç diye hoş bir tanımlama bulmuş olduk birlikte.
ÖÖ: Paraleli var deniyordu ama…
SB: Paraleli var da işte her türlü… Evet, yani çeşitli alternatifleri var gerçekten. Bu konuyla ilgili olarak önemli bir rapor da Fransız bir grup tarafından, Fransız bir akademisyen, Gérald Bronner başkanlığında ya da sözcülüğünde yapılmış; pandeminin başından beri ortaya çıkan, şimdi bizim değindiğimiz dezenformasyon, misenformasyon, sahte, “fake news” dedikleri- sahte ya da yapay oluşturulan haberler, komplo kuramlarının özellikle internet ve sosyal medya aracılığıyla yayıldığını, bu durumun demokratik batı ülkeleri için bir sorun olduğunu ve bu gelişmenin, bu sorunun -biraz önce siz de bahsediyordunuz farklı bir bağlamda- 2021 yılında Amerika Birleşik Devletleri'ndeki seçimler sürecindeki bu silahlı kalkışma deneyimine kadar uzandığını, 2020 Ağustos’unda da Almanya'da ‘corona-septik’ler denilen, Coronavirüs ya da aşılar konusunda söylenenlere inanmayan, aşı karşıtı olanların Reichstag’ı ele geçirme girişimlerinin bütün bunlarla çok ilintili olduğu belirtiliyor. Konuyla ilgili yüzlerce çalışma yapıldı ve bu rapor komplo kuramlarının olası nedenlerinin, sosyopolitik nedenlerin, psikolojik ve iletişimsel faktörlerin burada toplandığını belirtiyor. Bu da önemli bir nokta idi.
Uluslararası Çalışma Örgütü, İLO mayıs sonu raporunda dünyadaki çalışma saatlerinin 2019’a oranla %3.8 oranında azaldığını bildirdi, önemli bir nokta. Toplam 112 milyon tam zamanlı çalışan kişi işini kaybetmiş. Bunda önce pandemi, daha sonra Ukrayna’daki savaş, daha sonra da Şangay'daki gelişmeler belirleyici oldu diyor. Brezilya'dan ilginç bir rapor var; 8 Haziran'da açıklanan rapora göre -bu çok çarpıcı bir sayısal değer- Brezilya'da 133 milyondan fazla insan açlık sorunu yaşıyormuş. Bir yılda sayı ikiye katlanmış. Ailelerin %15’i açlık yaşamakta, %30’uysa gıda güvenliği sorunu yaşıyor. 2014’te %4.2’sinin açlık sorunu var idi. Bugün bu oran çok daha fazlalaştı. 2012’de yüz milyon Brezilya para birimi olan gıda yardımı bütçesi 2019’da yüz milyondan 7.8 milyona düşmüş. Brezilya'da yöneticilerin, yönetimin halka yaptığı açlık yardımında %93’lük bir azalma var. Bu da acaba seçimlere sonbaharda nasıl yansıyacak, bunu herhalde göreceğiz.
Tabii maymun çiçek hastalığı -çiçeği demek doğru değil- böyle bir pandemi oluşturacak filan gibi endişe edilmesi gereken bir durum değildi. Hem ülkemizdeki uzmanlık dernekleri hem de batıda, Dünya Sağlık Örgütü başta olmak üzere çeşitli kurumlar bu konuda bilgilendirme yapıyorlar. Ama özellikle CDC, Dünya Sağlık Örgütü'ne iki farklı aşıyla aşılanmaları öneriyor. Artık durdurulan çiçek aşısı ile Almanya'da risk gruplarının aşılanmasını önermiş. Bunlar daha çok sağlık çalışanları ya da farklı risk grupları. Ama bu hastalığın pandemi filan gibi hızla yayılacak bir özelliği olmadığı biliniyor.
Türkiye'de aşılanan çocuk yaş grubu gittikçe azalıyor
Bitirirken, yine Covidle ilgili şu iki çalışmaya da değineyim; ilki, aşılanmış gebelerin dünyaya getirdiği bebeklerin Covid’e yakalanma riski Norveç çalışmasına göre %33, Amerika'daki çalışmaya göre %71 oranında daha düşük olduğu, yani anne adayını aşılarsanız bebeğini ciddi oranda koruyorsunuz, bu önemli bir bilgiydi. Bir diğeri, Amerika Birleşik Devletleri kısa bir süre sonra, 21 Haziran'da beş yaş altı çocukları aşılamaya başlıyor. Daha önce Çin aşısıyla, yani inaktif aşıyla aşılamalar yapılıyordu bu aşıyı kullanan ülkelerde ya da Küba bunu uyguluyordu ama ülkemizde gerçekleşmemişti bu aşılamalar. Yani çocukların, aşılanan çocuk yaş grubunun gittikçe azaldığını, aşılamanın daha küçük yaşlara doğru gittiğini görüyoruz.
ÖM: Türkiye'de nasıl?
SB: Türkiye'de on iki yaş altına uygulanmadı henüz. Aşılanma yapılmıyor. Zaten 12-18 yaş grubunda da aşılama oranı oldukça düşük.
ÖÖ: Peki Türkiye’de aşılamalar devam ediyor mu?
SB: Yani bu konuda herhangi bir bilgimiz yok.
ÖÖ: Değil mi?
SB: Örneğin, bu bulgu bize özgü ilginç bir durum ortaya çıkardı; eğer açıklansaydı, bunun analizi yapılabilseydi Türkovac aşısı ne oldu, bu aşıyı kaç kişi kullandı, etkisi nasıl, kimler yaptırıyor, bunu bilmiyoruz. Bir de NBA oyuncularında, basketbol camiasında booster doz yapıldığı zaman -özellikle omikrona karşı- enfeksiyonda %57’lik bir azalma olduğu saptandı. Sonuçta gelinen noktada ilginç çalışmalar var. Biz şimdiye dek aşıların etkinliğini, aşıların nasıl koruduğunu hep oluşan antikorlara göre değerlendiriyorduk ama -son bir değerlendirmeye değineyim- aşıların hiç antikor oluşturmayan kişilerde bile T hücrelerini, T lenfositlerini uyararak koruma sağladıkları gösterildi. Bu da önemli bir nitelik. Hani hangi aşı, hangi tip aşı T hücrelerini, yani hücresel bağışıklığı aktive ediyor, bunu bildiğimizde aşıların koruma özellikleri daha net ortaya konmuş olacaktır. Ben burada durayım ve 15 gün sonra yeni bilgilerle karşınızda olmayı dileyerek size iyi haftalar dileyeyim.
ÖM: Çok teşekkürler, görüşmek üzere.
ÖÖ: Görüşmek üzere.
SB: Sağ olun, iyi günler.